9 Mart 2012 Cuma

SUDOKU'sun SEN...

    Hürriyetin cumartesi günleri bulmaca ilavesi olurdu... Tam sayfa kare bulmaca... Hiçbir zaman tamamını çözemedim... Ama 19 yaşımdayken çabamı gören bir emekli amiralden takdir görmüştüm... Sonra Sudoku çıktı... Hürriyetin tam sayfa bulmacaları yoktu artık... Posta'nın çengel bulmacasına hiçbir zaman ısınamadım... Ve Sudoku'cu oldum...Sudoku'da bazen saatlerce bakarsın bulmacaya.. Rakamlar anlamsız gelir... Bağlantı kuramazsın... Derken bir anda bir araya getirirsin..İlk ipucu...Gerisi çözülür sonra...
    Bir Sudokum var benim...En zor kategorisinde ama.. Bir anda bir şey söylüyor bana... Hiç beklemediğim bir anda... Gözlerim parlıyor... Çözdüm diyorum... Bakıyorum sonuca gidemiyorum... Ama sabırlıyım... Şu ana kadar aldığım ipuçları sonuca gitmem için umudumu fazlasıyla arttırdı... Az kaldı... Çözücem bu sudokuyu da ;)

8 Mart 2012 Perşembe

ÖZÜRRRR....

  Sonunu getiremediğim bir hikaye var... Kaç okuyucum var bilmiyorum... İddialı da değilim zaten... Ama o bir-iki kişi hikayenin sonunu merak ediyorsa çok özür diliyorum. Elbet yazacağım.. Ama bu aralar yazamıyorum o konu üzerine..  Deniyorum, olmuyor... Başka birisi aklımda sürekli ve onu bu kadar yoğun düşünürken, eski aşkımı-aşklarımı düşünemiyorum, konsantre olamıyorum... Geleceği düşünüyorum... O'nu bekliyorum... O'nu istiyorum... O'nu özlüyorum... Yüzyüze görmediğim, ten kokusunu almadığım, sıcaklığını hissetmediğim, sarılıp uyumadığım... Ama... Ama o benden daha cesur... O benden daha fedakar... O benden daha.................... 
    Az önce "aklımdasın,biliyorsun değil mi"dediğimde... "Bazen aklımdan çıkıyorsun" diye cevap veren insan O... Yıllardır çalıştığı yerden ayrılınca buraya gelmek isteyen insan "benim için"...  Bildiği,alıştığı yerden kopup başka bir mecraya atılmayı göze alan insan... İnsan işte o... Bana insan olduğumu hissettiren bir insanyavrusu... Seni seninle yaşamak istiyorum... Üzerine yakışırım, yakışmam bilmiyorum ama; nefesimle ısıtacağımdan emin olmalısın... Yollarımız farklı olabilir belki... Ama bir yolda elele yürüyeceğimizden eminim... Yakanda düğme olur muyum bilmiyorum... Ama oradan düşmemek için elimden geleni yapacağıma yemin ederim :)

4 Mart 2012 Pazar

Bir (eski) AŞK HİKAYESİ-VOL 2


   Yol boyunca düşündüm... Gitmesine üzülmüştüm.. Ama züğürt tesellisi misali "belki böylesi daha iyi olmuştur.." diye avunuyordum...Belki Burak yine misafirperverliğini esirgeyecek, belki Can'a laf sokacaktı Fatih.. Sözünü esirgemeyen, sivri dilli bir kişilik olduğunu farketmiştim.. Çok etkilenmiştim, çok keyifli vakit geçirmiştik, Burak ve Can'dan bahsettiğimizde esen soğuk rüzgar çabuk gelip geçmişti.. Onun da etkilendiğini sanıyordum çünkü konuşurken gözleri parlıyordu, ışıl ışıldı, çok samimiydi, çok doğaldı... Otobüste neredeyse sarmaş-dolaş olmuştuk, kimseyi umursamadan muhabbetimize devam ediyorduk...
  Durağa gelip indiğimde gelmemesinden dolayı  duyduğum üzüntü geçmişti. Kendimi iyi hissediyordum, mutluydum. Arayıp 
gelmemesini anladığımı, kendisinin mantıklı davrandığını söyledim. Yine samimi bir konuşma geçti. Her ne yaşanacaksa benimle yaşamak istediğini, üçüncü ve dördüncü şahısların gölgelerinin olmamasının bizi daha huzurlu kılacağını söyledi... Apartmana girerken telefonu kapattım. Dairenin kapısını açtığımda önce bir valiz yığını karşıladı beni, anlam veremedim. Evin bütün lambaları yanıyordu. Salona girdiğimde dondum kaldım; tam bir savaş alanına dönmüş, Burak kanepenin üzerinde yarı baygın yatıyordu.  O donup kalma esnasında aklım önce Fatih'e doğru kaydı, "hisleri gerçekten çok kuvvetliymiş"  diye geçirdim içimden.Duvarlarda patlamışbardaklar, saçılmış küllükler, yerinden oynamış koltuklar... Neyi nasıl soracağımı bilemeden Burak'a doğru yaklaştım. Evde başbaşa bıraktım, rahatça koklaşırlar dediğim çifte kumrular güreş tutmak yerine boks maçı yapmışlar meğerse... Valizlerde Can'ın eşyaları varmış, Burak tarafından kovulmuş. Bir kaç saat önce öğrendiğim vukuatlarına rağmen (ki bunların arasında yakın tarihliler de vardı) ortalık yatıştırıcı rolünü üstlenip önce Burak'ı sakinleştirdim, sonra da barışı sağladım...
  Sonraki birkaç gün büyük bir hayal kırıklığıydı benim için... Telefon-mesaj-msn görüşmeleri Fatih'in biraz geri çekildiğini
gösteriyordu. Nihayet birgün açıksözlülükle "o insanlarla tekrar bir araya gelmek istemiyorum. O insanların bulunduğu bir
ortamda bulunmak istemiyorum. Evet senden bir elektirk aldım ancak içinde bulunduğun şartların dialoğumuzu olumsuz
etkileyeciğini düşünüyorum. Bir gün onlar olmaksızın bir hayat kurma şansın olursa o zaman kaldığımız yerden devam etmeye bakarız"dedi... Üzüldüm, ama hak vermedim de değil...
  Kaldığımız yerden devam etmemiz için 3 ay kadar zaman geçmesi gerekiyormuş.. 
   Bu üç ay zarfında Can askere gitti. Gider gitmez eve internet bağlandı. Ve 13 aydır süren ilişkiye rağmen bir anda kendisini özgür hisseden Burak sabahlara kadar net başında mesai yapmaya başladı. Derken yeni bir sevgili edindi, bir süre sonra sevgilisiyle ayrı eve çıkmak istediğini söyleyip beni piç gibi ortada bırakarak (pardon tam piç gibi sayılmaz, en azından yeni bir ev arkadaşı buldu bana, lubunyalıkla travestilik arasında gelgitler yaşayan, psikolojisi dibe vurmuş Önder...) ortalıktan toz oldu. Bu arada iş bulmam biraz zaman aldı, limon satmasam da toptan tekstil ürünleri alıp pazarda satarak kazancımı sağladım bir süre.. Sonra da alanım dışında bir sektörde faaliyet gösteren bir firmada çalışmaya başladım. Tecavüz kaçınılmazsa zevk almaya bakacaksın sözünü düstur edinerek Önder'e alışmaya ve iyi geçinmeye gayret ettim...
  Cumartesileri yarım gün çalışıyorduk .Öğleden sonra eve geldiğimde Önder'in henüz yatıyor olmasını fırsat bulup pc'nin başına geçtim. Artık nadiren görüştüğümüz Fatih online oldu ve hal hatır sorup muhabbete başladık.Havadan sudan derken "Evde misin?" diye sordu. "Evdeyim" dedim.. "Peki müsait misin"dedi; muhabbetinin ne yöne doğru gittiğini anlamaya çalışmanın şaşkınlığı içinde "müsaitim, herhangi bir programım yok" dedim.. "Kankam sevgilisinden yeni ayrıldı, morali çok bozuk.. Misafir kabul edersen sana gelelim.. Hem özlem giderir muhabbet ederiz, hem de onun için değişiklik olur..." Nasıl heyecanlandım, nasıl mutlu oldum anlatamam... Daha önce hayatımdaki değişiklikten, yeni ev arkadaşımdan haberi vardı, rahatsız hissetmemi gerektirecek bir durum da yoktu ortada. Hazırlığa başladım tabii hemen. İkisinin buluşup yola çıkıp Beylikdüzü'ne gelmeleri en iyi ihtimalle iki saat demekti..
    Heyecan, telaş, mutluluk, umut derken zaman nasıl geçti farkına bile varmadım. Yaklaştıklarını haber verdiklerinde karşılamak için durağa gittim. Otobüsten inince çok samimi bir şekilde sarıldı, kucaklaştık. Ve Oğuzhan'la tanışıp eve doğru yürümeye başladık.. KANKA diye tanıştırdığı Oğuzhan'ın aslında ÇANTA olduğunu öğrenmem çok uzun zaman almayacaktı. Gerek ilk tanıştığımda, gerekse o gün ve ertesi gün beraber geçirdiğimiz zaman esnasında Oğuzhan'da öyle sevgilisinden yeni ayrılmış, çok üzgün, dibe vurmuş, dünyası kararmış gibi bir hal pek gözlemlemedim... Oğuzhan, feminen (Fatih için maskülen denemezdi, ama asla feminen de değildi, kararında gay havası diye tanımlıyorum ben), geveze, belden aşağı esprileri seven, yüksek sesle konuşan tam bir lubunyaydı işte, çift kaşarlı hem de... Akşam oldu, hava karardı, baktım gitmek lafı etmiyorlar, içten içe seviniyorum. Önder de gayet memnun, ortada olumsuz hiç bir durum yok. Muhabbet esnasında Fatih'le gözgöze geliyoruz sık sık. İlerleyen saatlerde birbirimize daha da 
yakınlaştık; ama Oğuzhan'ın gözü üzerimizde sürekli. Fatih te farkında ve rahat; e benim de rahatsız olmam için bir sebep yok..
Bu sefer alkol de almıyoruz, ona rağmen gayet sıcak, doğal, rahat bir ortam... Biz yanyana oturuyoruz Fatih'le, flört ediyoruz,kaçamak dokunuşlar falan... İlk görüşmemizden açıldı konu. Oğuzhan çok meraklı, o sebep oldu biraz da konunun oraya gelmesine... "İlk izlenim çok etkileyiciydi" dedi Fatih.. "Çok şık giyinmiştin, bana doğru yürürken farkettim daha seni. Yanyana geldiğimizde parfümün de harikaydı... Ama bu yeterli değildi... Muhabbet çok keyifliydi.. Ama beni gerçek anlamda söylediğin bir sözle etkiledin" dedi.. "İşsiz kalırsam pazarda limon satarım, dedin ya... İşte o sözü söylemenle beni fethetmiş oldun"... Garipsedim... Beklediğim birşey değildi.. En azından etkilenmesine neden olan sözlerim,içkinin verdiği rahatlıkla ağzımdan çıkmıştı.. Kısa bir süre sessiz kaldım... Sonra ayağa kalkıp "gel" dedim, "sana bir şey göstermek istiyorum"... Oğuzhan ondan önce kalktı ayağa zaten. Fatih'in elinden tutup bir odaya götürdüm onları. Işığı yaktım.. 2500-3000 parça tişört vardı odada. "İşte, limon satmadım ama, bunları sattım pazarda"dedim. Belime sarılıp kendisine doğru çekti beni; başını omzuma dayadı. Salona döndüğümüzde sarmaş dolaş oturuyorduk artık. Muhabbet devam ediyordu ve Oğuzhan mızıklamaya başladığında Fatih'in dizleri yırtık kotundan iki parmağımı sokmuş sol dizine dokunuyordum (bacaklara karşı özel bir ilgim var, bir nevi fetiş gibi)... "Arkadaşlar kusura 
bakmayın ama biliyorsunuz, sevgilimden yeni ayrıldım. Karşımda flört eden çiftler görmek bana sevgilimi hatırlatıyor..." Toparlandım ben tabii...Fatih te belli belirsiz toparlanır gibi yaptı ama daha ziyade Oğzuhan'ın gözlerini üzerimizden ayırmamasından rahatsız olup, o da ona dik dik bakmaya başladı.. Kısa süre sonra da yine bana yakınlaştı. Özellikle Fatih'in umursamaz tavrı karşısında da kaç gündür uyku uyuyamadığını, uykusu geldiğini söyleyerek yatmak için izin istedi Oğuzhan. Odasına götürüp yatağını gösterdikten sonra
bir isteği olup olmadığını sordum. "Yok yok, sağol, Fatih te gelir zaten birazdan" dedi. İçimden "çook beklersin"diyerek iyi geceler diledim ve kapıyı çektim. Sonra Önder de odasına geçti,ve başbaşa kaldık.. Başbaşa kaldık ta öyle birbirimizin üzerine atlamadık tabii.. Daha ziyade "şimdi ne olacak" düşüncelerine dalmış durumdaydık. Biraz televizyon izledik, konuşacak konu bulamıyorduk... Yatalım bari dedik..

  Devamı yarın anacım.. Az önce aldığım bir haber yazacaklarımı unutturacak derecede bir sürpriz içeriyor... Kafamı toparlayıp yarın devam edeyim.. Kusura bakmayın olur mu ;)

3 Mart 2012 Cumartesi

Bir (eski) AŞK HİKAYESİ....

   İstanbul'a sadece dost ziyaretine gitmiştim... Amacım 10 gün kadar kankayla özlem giderip, sonra Antalya'ya geçmekti..  Kanka (Burak) sevgilisiyle (Can) beraber yaşıyorlar. Gittikten birkaç gün sonra Burak dedi ki "Bak, İstanbul'u sevdiğini ve burada yaşamak istediğini biliyorum.. Can askere gidecek, kal burada.. Burada bir iş bakarız sana.. Hem bana yoldaş olursun, hem İstanbul'a kavuşmuş olursun... Hazır kurulu düzen de var..."  Düşündüm, taşındım, Antalya'da çalışmak için sözleştiğimiz arkadaşlarımla görüştüm; Can'la oturup konuştuk vesaire ve ben kalmaya karar verdim...
   Eh,kalıcı olup ta eve hafiften yerleşip ortama alıştıktan sonra da kaşıntılarım başladı... Mevsim de kıştan bahara dönüyor, insanın içi kıpır kıpır zaten... Başladım arayışlara... Eh diyorum,koskoca Şehr-i İstanbul'da da bulamazsam diğer yarımı,nerede bulurum... Fırsat bu fırsat Zafer... Fırsat bu fırsat ta,aramakla bulunmuyor tabi aradığın herkimse.. Evde bilgisayar var,ama kıskanç sevgili Can evde internet olmasını istemiyor...Azimle internet kafelerde zaman geçiriyorum...Bir ay,iki ay.. Derken bir akşam bir sohbet kanalında birisiyle muhabbet etmeye başladık... İsmi FATİH... 21 yaşında,üniversitede teknik bir bölümde okuyor vs vs... Derken msn safhasına geçtik...  Muhabbet keyifli.. Genç ama aklı başında bir insan... Her zaman dikkat ettiğim küçük detaylardan (başak burcuyum) ilk sınavı (Türkçe'yi kullanma,imla,düşünceleri ifade etme...vs) başarıyla geçti.. Sanırım web-cam kullanımı ve facebook popülerliği olmayan bir dönemdi,birbirimize mail yoluyla fotoğraflarımızı gönderiyoruz..Fiziki uyum da (en azından fotoğraflar aracılığıyla ön fikir olarak) sağlandı gibi... Ve sanal ortamda görüşmeye devam etmeye ve birbirimizi biraz daha tanımaya karar verdik... 
   Gel zaman git zaman,kaç gün geçti bilmiyorum,muhabbeti realiteye dökecek aşamaya geldik..Bir cumartesi günü İstiklal Caddesinde Balık Pazarı'nın girişinde buluşacağız.. Gideceğimiz mekan belli çünkü; Fatih'in gitmekten keyif aldığını söylediği Vera...Burak kendisi hazırlıyor beni evden çıkmadan önce.. Heyecanlı olduğumu biliyor ve benim için en iyisi olsun istiyor.. O olmadı bunu giy,yok çıkar şunu giy,parfüm sıkmayı unutma derken giyinip süslenip tam vaktinde randevu noktasında bir araya geldik.. Ailesi orta asya kökenli,esmer,sıska,çarpık bacaklı,iri-çekik kara gözleri olan tatlı mı tatlı bir çocuk... Selamlaşma ve iç daraltıcı ayaküstü hal hatır sorma esnasında ayaklarımız bizi Vera'ya doğru götürmeye başladı..(Biraz erken gidip keşif yapmıştım) Teras kata çıkıp mayıs güneşinde bir tente altına oturup biralarımızı söyledik.. O ilk tanışmanın söz kısırlığından biralarımızı içtikçe kurtulup sıcak,samimi,rahat,akıcı bir muhabbete girdik...Hatta o sabah yazdığı bir şiiri okudu bana,annesinin eleştirilerini aktardı... Biraz fazla rahatlamışız ki konu döndü dolaştı önce ne yaptığıma ve ne yapacağıma geldi... "İş arıyorum hala" dedim..."Bulabilecek misin peki" dedi.. "Kendi alanımda bulamazsam, başka sektörde bakarım... Kriz dönemi malum,bulamayabilirim de... Ama... Ben memur çocuğuyum... Çocukluğum, ilk gençliğim yaz tatillerinde babamla birlikte işportacılık yaparak geçti... En kötü ihtimal bir sandık limon alır, gider pazarda satar yine kazancımı sağlarım... " (Açıkçası bunu çakırkeyflikten sarhoşluğa geçiş aşamasında olmasam söylemezdim sanırım... Ama söylediğim bu sözün de O'nu bu kadar etkileyeceğini bilemezdim tabii) Derken konu evarkadaşlarım çifte kumrulara geldi... Önce Burak'tan bahsettim...Eskişehirdeki tanışıklığımızdan, dialoğumuzdan, okuduğu bölümden falan derken "tanıyorum sanırım" dedi... Biraz kurcalayınca Burak'ın eski ev arkadaşının kendi arkadaşı olduğunu ve evlerine gittiğinde Burak'ın pek misafirperverane olmayan davranışından bahsederek yüzünü buruşturdu belli belirsiz... Farketmeme rağmen neden bilmiyorum görmezden geldim ve akılsızca Can'dan bahsetmeye devam ettik... DANNKKK!!! Can'ı da tanıyor, hatta Can'ın eski sevgilisi çok yakın arkadaşı... Can'la da çok samimi olmuşlar o dönem, geçirdiği bir rahatsızlıkta kuzeniyle birlikte Can'a bakmışlar vs vs... Ve Can'ın o eski sevgilisinden ayrılış sürecini,nedenlerini çok iyi biliyor, aralarına soğukluk girmiş.. Yine de msn'de karşılaştıklarında selamlaşıyorlar ama... Bunlardan bahsederken parlayan gözleri sönmeye, yüz ifadesi gerilmeye başladı...(Bu arada Can'ın tüm kaşarlıklarını da öğrenmiş bulundum...) Ve gün akşama dönüyor yavaştan... Önceden konuştuğumuz üzre tüm günü birbirimize ayırmışız, mümkün olduğunca uzun zaman geçirmeye sözleşmişiz... İçinde bulunduğum şartları bildiği için sınırlarımı zorlamamı istemiyor, gecelere akmıyoruz yani Taksim'de... Nihayetinde açık ve net konuşup, anlaştıktan sonra içkilerimizi alıp eve gitmeye karar verdik... Taksimden çiftkatlı Express Beylikdüzü otobüsüne bindik... Haftasonu trafiği,ağır ağır yol alıyoruz... Ben Burak'ı arıyorum bu arada, geliyoruz diye haber vermek için.. Telefona cevap vermiyor.. Can'ı arıyorum.. O da aynı.. Fatih tedirgin olmaya başladı... Ben de "ya kaç aydır buradayım, çocuklar evde bir yalnız kaldılar,rahat rahat  koklaşıyorlardır falan"diyorum ama telefon duvar... Uzun bir süreden sonra Topkapı'ya yaklaşırken "Zafer,gelmesem üzülür müsün" diye sordu... İçkini etkisi falan değil... Etkilenmenin zirvesinde hissediyorum kendimi... O da boş değil,farkındayım... İçkinin verdiği rahatlık sadece davranışlarımıza yansımış, oturacak yer bulmuşuz, neredeyse sarmaş dolaş oturuyoruz, kimseyi umursamıyoruz... Gidip halvet olalım diye bir beklentimiz yok ama, olursa da sürpriz olmayacak... Neşem bir anda kaçtı tabii.. Onunla olmaktan mutluyum çünkü... "İçimde bir sıkıntı var...Ve içimdeki ses bu akşam o eve gitmemin doğru olmadığını söylüyor... Huzursuzum..." deyince hiç birşey diyemedim ve Topkapı Eresin Otel'in önündeki durakta indi bu otobüsten...

   Arkası yarınlar adet olmuş madem... Devamını yarın yazayım ben de bari...

 Şimdilik baş-baş...

25 Şubat 2012 Cumartesi

Kimmiş İBNE? :)

    1998... Bodrum'da bir tatil köyünde çalışıyorum.Fotoğrafçılık yaptığım dönem ve tatil köyü içinde diğer çalışanlardan daha rahatız...Havuza da girebiliyoruz,restoran ve barlardan da faydalanıyoruz... Daha önce çalıştığım tesiste yaşadığım bir olaydan dolayı gay olduğum biliniyordu ve bu tesise daha ben gitmeden haberim gitmiş... Önceki otelden ayrılmazdım kolay kolay ama,işletmeci değişince yol görünmüştü bana..Yani orada yaşadığım öyle tatsız bir olay sayılmazdı...
   Çok samimi olduğumuz Gülay geldi bir gün yanıma... Masöz o da orada... Muhabbet ederken "birşey sorucam" dedi.."Hani geçenlerde Alman bir çocuk vardı müşterilerden,hep senin yanında takılıyordu"... "Eee?" dedim... "Sen o çocukla birşeyler yaşadın mı?"... "Saçmalama Gülay" dedim..."Nereden çıktı? 15 yaşında çocuk o daha"... Bu arada çocuk uyuz birşey,biraz asosyal.. Almanya'da part-time olarak bir fotoğrafçıda çalışıyormuş falan.. Tatil köyü Bodrum merkezden oldukça uzak,Kadıkalesi'nde.. İzinli olduğum bir gece ben Bodrum'a giderken benimle gelip gelemeyeceğini sordu,beraber gittik.. Neyse,"Birisi sizi disco'nun tuvaletinde uygunsuz vaziyette görmüş" dedi ve kan beynime çıktı... Kim dedi falan dedim ama söylemek istemiyor... Sonuçta "bak gidip birşey söylemeyeceksin..Belki sadece bana söylemiştir,zor durumda kalmak istemem" dedi.. Ben de Gülay orada olduğu müddetçe gidip birşey söylemeyeceğime söz verdim.. Dedikodunun kaynağı çok samimi olduğumuz Hüseyin çıktı.. Barmen.. Psikolojide "piknik tip" diye tanımlanan,sevimli,sempatik,şişko barmenimiz.. Hiç aklımın ucundan geçmezdi.. O yalakalık yapıyormuş;ben de aman ne samimi çocuk diyorum....
    Neyse.. Hiç bozuntuya vermedim... Derken 1-1,5 ay sonra Gülay ayrıldı.. Bir 10-15 gün daha bekledim..Bir öğleden sonra en depresif maskemi yüzüme taktım ve bunun çalıştığı havuz bara gittim.. Bar taburesine yıkılırcasına oturdum...
*Hüseyin bana bir bira ver ya...
*hemmen aslan abim...Sana buz gibi bira vereyim.. İçin ferahlasın...
(Ver bakalım,ver...Tam soğutucam ben içimi)
Birayı bir dikişte içtim ve bir daha istedim... Bu arada kartımı uzattım,kasadan geçirsin diye,sağa sola baktı amir-müdür yok.."Benden olsun aslan abim"deyip gözkırptı...İkinciyi de fondipledim,üçüncüyü istedim...
*Abicim bir derdin mi var? 
*Sorma Hüseyin... İnsanın katil olması işten değil... Ne orospu çocukları var dünyada yaa,deyip üçüncüyü diktim.. Tekrar doldurması için bardağı uzatırken..
*Yanlış yapan mı var abi... Söyle halledelim,ağzını burnunu kıralım..Kimmiş o orospu çocuğu? Ne yaptı sana?
* Ah kim olduğunu bilsem... Ben yapacağımı biliyorum ama..Yediği boku bana anlatan ne kadar ısrar ettiysem kim olduğunu söylemedi...
*Allah Allah..Naaptı abi bu orospu çocuğu sana?
*Bak kardeşim.. Sana birşey sorucam... Sır değil.. Burada hemen herkes biliyor... Sen benim gay olduğumu biliyorsun değil mi?
*Hımmm..Evet...?
*Peki benim bir seviseyizliğimi,terbiyesizliğimi,birisine asıldığımı,sarktığımı falan gördün mü,ya da duydun mu?
*Yok abi... Sen bizim abimizsin,canımız ciğerimizsin... (yıkama-yağlama sözleri...)
*Ya şimdi o orospu çocuğu demiş ki... Hani geçenlerde yanımda gezen uyuz bi Alman çocuk çocuk vardı ya...Onunla disconun tuvaletlerinde bizi basmış..... Dedim,Hüseyin'in alı al,moru mor oldu bir anda...
*Şimdi Hüseyin Allah için söyle... Bu dedikoduyu yapan orospu çocuğu,hem iftira atıyor,hem de bana ibne diyor.. Yahu,bu durumda o mu ibneeee,yoksa ben mi ibneyim... Hoş böyle şerefsiz piçlerin erkek olduğu yerde ibneliği madalya gibi göğsümde taşırım....Falan diyorum ama... E eşek değil...Mesajı aldı tabii... Birşeylerle ilgilenir gibi yapıyor,meşgul görünmeye çalışıyor,başını kaldırıp yüzüme bakamıyor...Sezon sonuna kadar da bir daha yüzüme bakamadı zaten... Ve ben hayatımda hiç bir suratı öyle renkten renge girerken görmemiştim.. Garibim bana yalakalık yapmaya çalışırken benimle birlikte kendi annesine küfürleri saydırdı.. Beni boşver,memleketine dönünce annesinin yüzüne nasıl baktı bilmiyorum...
   İnsanların annesine küfretmeyi sevmiyorum.. Amaaaa... Annesine küfrettirmeye meraklı bu kadar insan varken de,sövmeden geçemiyorum... 
   Bir ara da önceki çalıştığım tatil köyündeki başka bir orospu çocuğunu anlatayım...
   İyi gecelerrr...

31 Ocak 2012 Salı

ÖNYARGILARINIZI VESTİYERE BIRAKIN LÜTFEN...

BİR YERDEN BAŞLAMAK GEREK....

 10 yıllık ayrılığa bir son vermek gerek.. Neredeyse hiç yazmadım 10 yıldır... Küs-kırgın değildim de... Nasıl anlatayım... Şartlı refleks demişti Gül.. Ondan işte... :)
 Ne çok şey değişmiş 10 yılda...Zaman geçiyor ve farkına bile varamıyor insan... Defter kalemin yerini ekran ve klavye almış mesela... Ya bendeki değişiklikler... Yaşlandım tabii bir 10 yıl daha.. Ama sanırım güzel yaşlananlardanım.. "Şarap gibisin" demişti Ahmet son karşılaşmamızda... "Yaşlandıkça güzelleşiyorsun"...Ama yaşım her zaman şaşırtmadı mı insanları... Şimdi yaşımı söylediğimde şaşırıyor insanlar.. 20 sene önce de öyleydi...Mavi yolculukta çalışıyordum... 19 yaşıma yeni girmiştim.. Alman müşterilerimiz var.Muhabbet açıldı,yaşımı sordu birisi... Tahmin istedim. "29"dedi birisi...İkna etmek güç olmuştu 19 olduğuma.. Şimdi tam tersini   yaşıyorum 20 sene sonra..
 Çok erken yaşta döktüm saçlarımı... Genetik diyorlar ama ben yaşadıklarımdan diyorum.. O 19 yaşımda yarı kel bir kafayla saçlarımı bile dert ediyordum... İlk aşkımın acısı vardı yüreğimde... Kendimi olduğum gibi kabullenememenin ezikliği... Herşey tabuydu o zamanlar.. Bilgilenemiyorduk,araştırma yapma imkanlarımız kısıtlıydı... İnternetin varlığından bile haberdar değildik.. Ve bu kadar imkanlar sağlayacağını hayal bile edemezdik..Cep telefonunu rüyamızda göremezdik...Vs...Vs...
 Bir gün Nur Abla'yla tanıştım.. Bir sene sonra o da beni sevgili Müjde Ar'la tanıştırdı.. Bir akşam beraber rakı içip muhabbet ederken "Bu hıyara kafanı kazıt diyorum Müjde,dinlemiyor sözümü" dedi Nur Abla.. "Ablan doğru söylüyor Zafer,çok yakışacak sana,kafa yapın da çok düzgün"dedi Müjde Ar..Ertesi gün gittim,3 numara kestirdim.. Baktım çok iyi eleştiriler alıyorum,sonraki gün de kazıttım.. Neredeyse 15 sene olmuş.. Temmuz 1997,Bodrum...Önce benliğimle barıştım,sonra saçlarım ve yüzümle...Allah razı olsun her ikisinden de... Elimi kel kafama her attığımda ikisini düşünürüm hep :)
 Zaten Bodrum'a gitme amacım benliğimle barışmaktı... Tebdil-i mekanda ferahlık vardır derler ya... Eşcinselliğimi kabullendikten sonra hayata yeniden başlayacak bir yer gerekti.. Manavgat'ın dargörüşlü ortamından sonra,kendimi daha rahat hissedebileceğim bir yer arayışındaydım.. Zaten bütün kararlar bir andagelmişti,hayatımda bir devrim yaşıyordum.. 1996'da Bodruma attım kendimi.. Yeni bir şehirde,sıfırdan yeni bir hayata başladım bir bakıma...İlk yılım Bodrum'u ve barındırdığı hayatı tanıma çabasıyla geçti.. İkinci yıl hazırdım herşeye.. Hayatımın en güzel yaz sezonuydu... Öyle olaylar yaşadım,öyle insanlar tanıdım ki.. Hayatımdaki en büyük eksikliği giderdim orada...KENDİME GÜVEN!!! Çalıştığım tatil köyünün sahipleri Mete ve Emre Ağabeylerim... Sadece işim konusunda maddi-manevi destek olmakla kalmadılar;eşcinsel olduğumun farkında olarak bana sevgi ve saygı gösteren ilk insanlar oldular... Bora,hem kankam,hem psikoloğum oldu... Tatil köyünün masörüydü,uzak doğu felsefeleriyle haşır neşirdi... Saatlerce konuştuk,terapiydi benim için onunla geçen zaman.Ve Mehmet... Beni seşifre ettiğini,beni rezil ettiğini sanan küçük beyinli insan... En büyük iyiliği sen yaptın aslında bana :) Hepinize minnettarım...
 Bu ilk yazım 10 sene aradan sonra... Belki sıkıcı başkaları için ama,geçmişle hesaplaşmam gerek önce.. 10 yıldır içimde birikenleri boşaltmam,eteğimdeki taşları dökmem gerek...
 10 yıldır hiç yalan söylemiyorum mesela... Belki çok nadir beyaz yalanlar;pembe bile değil... Ama kendimle ilgili ne beyaz,ne pembe,ne mor,ne kırmızı,ne siyah.... 29 sene yalanlarla yaşadım zaten... 29 sene maskelerle dolaştım... İçim bakşa,dışım başka dolaştım yıllarca,yeter... Ben buyum... Kimin işine gelirse... Babam reddetmiş,kardeşim benden soğumuş... Umrumda değil...BU HAYATI BEN YAŞIYORUM!!! Yaşadıklarımı,hissetiklerimi BEN biliyorum.. Sıkıntıları BEN yendim bir başıma... Mücadelemi BEN verdim.. Kendimi olduğum gibi BEN kabullendirdim topluma... Siz "i..e" deyip hakaret ederken saygı gören BEN oldum her zaman,her yerde... İnsanların önyargılarıyla BEN mücadele ettim... Eşcinselliğin Bülent Ersoy veya Fatih ürek tarzı yaşanmadığını BEN ispat ettim insanlara...Önyargılarını kırdığım insanlar BENden af diledi tüm benim gibi eşcinseller nazarında önyargılarından dolayı... Güvenip dost bildiğim insanların tacizine de BEN uğradım.. Artık yalan yok... Artık rol yapmak yok..Ben herşeyden önce bir insanım. Kabul eden olduğum gibi kabullensin,etmeyene söyleyecek sözüm yok...
 Babam 10 yıldır beni OĞLU olarak görmese de( sanki kestirdim,sanki travesti oldum,sanki kadınlığa özeniyorum...neyse...) beni hiç dinlemedi...39 yıldır bir defa bile konuşamadık ki adamla,dialoğumuz olmadı ki.. Belki anlatsam anlayacaktı belki.. Bana hak verecekti.. Ama her zaman korkaktı.. Benim hiç CESUR,YÜREKLİ bir babam olmadı.. Herzaman gerçeklerden kaçmayı kurtuluş gördü...Neyse.. O ayrı bir konu.. Annemle konuştuk bir akşam.. 5 sene ilkokul okmuş kadıncağız... Anlatıyorum anlamıyor.. Hastalık,alışkanlık diye düşünüyor.. Baktım olmuyor,derdimi anlatamıyorum...Ağlıyor da bir yandan.. Başımı iki elim arasına aldım...Olsa saçlarımı yolacağım.. Düşündüm düşündüm... "Bak anne"dedim..."Böyle bir hayat yaşadığım için bunca yıl sıkıntı çektim..Hala çekiyorum...Muhtemelen ölünceye kadar çekeceğim....Ama!!! ÖLDÜKTEN SONRA BİR DAHA DÜNYAYA GELECEKSEM EĞER;BEN YİNE BÖYLE,OLDUĞUM GİBİ GELMEK İSTİYORUM!!!" Ağlaması şiddetlendi,hıçkıra hıçkıra ağlarken bana sarıldı ve "Tamam oğlum... Anladım..Sen böyle mutlusun.. Evladımsın,senin mutlu olmanı isterim... Yaşa hayatını içinden geldiği gibi,yalnız değilsin,arkanda ben varım" :(

 Bilmem anlatabildim mi?...