4 Mart 2012 Pazar

Bir (eski) AŞK HİKAYESİ-VOL 2


   Yol boyunca düşündüm... Gitmesine üzülmüştüm.. Ama züğürt tesellisi misali "belki böylesi daha iyi olmuştur.." diye avunuyordum...Belki Burak yine misafirperverliğini esirgeyecek, belki Can'a laf sokacaktı Fatih.. Sözünü esirgemeyen, sivri dilli bir kişilik olduğunu farketmiştim.. Çok etkilenmiştim, çok keyifli vakit geçirmiştik, Burak ve Can'dan bahsettiğimizde esen soğuk rüzgar çabuk gelip geçmişti.. Onun da etkilendiğini sanıyordum çünkü konuşurken gözleri parlıyordu, ışıl ışıldı, çok samimiydi, çok doğaldı... Otobüste neredeyse sarmaş-dolaş olmuştuk, kimseyi umursamadan muhabbetimize devam ediyorduk...
  Durağa gelip indiğimde gelmemesinden dolayı  duyduğum üzüntü geçmişti. Kendimi iyi hissediyordum, mutluydum. Arayıp 
gelmemesini anladığımı, kendisinin mantıklı davrandığını söyledim. Yine samimi bir konuşma geçti. Her ne yaşanacaksa benimle yaşamak istediğini, üçüncü ve dördüncü şahısların gölgelerinin olmamasının bizi daha huzurlu kılacağını söyledi... Apartmana girerken telefonu kapattım. Dairenin kapısını açtığımda önce bir valiz yığını karşıladı beni, anlam veremedim. Evin bütün lambaları yanıyordu. Salona girdiğimde dondum kaldım; tam bir savaş alanına dönmüş, Burak kanepenin üzerinde yarı baygın yatıyordu.  O donup kalma esnasında aklım önce Fatih'e doğru kaydı, "hisleri gerçekten çok kuvvetliymiş"  diye geçirdim içimden.Duvarlarda patlamışbardaklar, saçılmış küllükler, yerinden oynamış koltuklar... Neyi nasıl soracağımı bilemeden Burak'a doğru yaklaştım. Evde başbaşa bıraktım, rahatça koklaşırlar dediğim çifte kumrular güreş tutmak yerine boks maçı yapmışlar meğerse... Valizlerde Can'ın eşyaları varmış, Burak tarafından kovulmuş. Bir kaç saat önce öğrendiğim vukuatlarına rağmen (ki bunların arasında yakın tarihliler de vardı) ortalık yatıştırıcı rolünü üstlenip önce Burak'ı sakinleştirdim, sonra da barışı sağladım...
  Sonraki birkaç gün büyük bir hayal kırıklığıydı benim için... Telefon-mesaj-msn görüşmeleri Fatih'in biraz geri çekildiğini
gösteriyordu. Nihayet birgün açıksözlülükle "o insanlarla tekrar bir araya gelmek istemiyorum. O insanların bulunduğu bir
ortamda bulunmak istemiyorum. Evet senden bir elektirk aldım ancak içinde bulunduğun şartların dialoğumuzu olumsuz
etkileyeciğini düşünüyorum. Bir gün onlar olmaksızın bir hayat kurma şansın olursa o zaman kaldığımız yerden devam etmeye bakarız"dedi... Üzüldüm, ama hak vermedim de değil...
  Kaldığımız yerden devam etmemiz için 3 ay kadar zaman geçmesi gerekiyormuş.. 
   Bu üç ay zarfında Can askere gitti. Gider gitmez eve internet bağlandı. Ve 13 aydır süren ilişkiye rağmen bir anda kendisini özgür hisseden Burak sabahlara kadar net başında mesai yapmaya başladı. Derken yeni bir sevgili edindi, bir süre sonra sevgilisiyle ayrı eve çıkmak istediğini söyleyip beni piç gibi ortada bırakarak (pardon tam piç gibi sayılmaz, en azından yeni bir ev arkadaşı buldu bana, lubunyalıkla travestilik arasında gelgitler yaşayan, psikolojisi dibe vurmuş Önder...) ortalıktan toz oldu. Bu arada iş bulmam biraz zaman aldı, limon satmasam da toptan tekstil ürünleri alıp pazarda satarak kazancımı sağladım bir süre.. Sonra da alanım dışında bir sektörde faaliyet gösteren bir firmada çalışmaya başladım. Tecavüz kaçınılmazsa zevk almaya bakacaksın sözünü düstur edinerek Önder'e alışmaya ve iyi geçinmeye gayret ettim...
  Cumartesileri yarım gün çalışıyorduk .Öğleden sonra eve geldiğimde Önder'in henüz yatıyor olmasını fırsat bulup pc'nin başına geçtim. Artık nadiren görüştüğümüz Fatih online oldu ve hal hatır sorup muhabbete başladık.Havadan sudan derken "Evde misin?" diye sordu. "Evdeyim" dedim.. "Peki müsait misin"dedi; muhabbetinin ne yöne doğru gittiğini anlamaya çalışmanın şaşkınlığı içinde "müsaitim, herhangi bir programım yok" dedim.. "Kankam sevgilisinden yeni ayrıldı, morali çok bozuk.. Misafir kabul edersen sana gelelim.. Hem özlem giderir muhabbet ederiz, hem de onun için değişiklik olur..." Nasıl heyecanlandım, nasıl mutlu oldum anlatamam... Daha önce hayatımdaki değişiklikten, yeni ev arkadaşımdan haberi vardı, rahatsız hissetmemi gerektirecek bir durum da yoktu ortada. Hazırlığa başladım tabii hemen. İkisinin buluşup yola çıkıp Beylikdüzü'ne gelmeleri en iyi ihtimalle iki saat demekti..
    Heyecan, telaş, mutluluk, umut derken zaman nasıl geçti farkına bile varmadım. Yaklaştıklarını haber verdiklerinde karşılamak için durağa gittim. Otobüsten inince çok samimi bir şekilde sarıldı, kucaklaştık. Ve Oğuzhan'la tanışıp eve doğru yürümeye başladık.. KANKA diye tanıştırdığı Oğuzhan'ın aslında ÇANTA olduğunu öğrenmem çok uzun zaman almayacaktı. Gerek ilk tanıştığımda, gerekse o gün ve ertesi gün beraber geçirdiğimiz zaman esnasında Oğuzhan'da öyle sevgilisinden yeni ayrılmış, çok üzgün, dibe vurmuş, dünyası kararmış gibi bir hal pek gözlemlemedim... Oğuzhan, feminen (Fatih için maskülen denemezdi, ama asla feminen de değildi, kararında gay havası diye tanımlıyorum ben), geveze, belden aşağı esprileri seven, yüksek sesle konuşan tam bir lubunyaydı işte, çift kaşarlı hem de... Akşam oldu, hava karardı, baktım gitmek lafı etmiyorlar, içten içe seviniyorum. Önder de gayet memnun, ortada olumsuz hiç bir durum yok. Muhabbet esnasında Fatih'le gözgöze geliyoruz sık sık. İlerleyen saatlerde birbirimize daha da 
yakınlaştık; ama Oğuzhan'ın gözü üzerimizde sürekli. Fatih te farkında ve rahat; e benim de rahatsız olmam için bir sebep yok..
Bu sefer alkol de almıyoruz, ona rağmen gayet sıcak, doğal, rahat bir ortam... Biz yanyana oturuyoruz Fatih'le, flört ediyoruz,kaçamak dokunuşlar falan... İlk görüşmemizden açıldı konu. Oğuzhan çok meraklı, o sebep oldu biraz da konunun oraya gelmesine... "İlk izlenim çok etkileyiciydi" dedi Fatih.. "Çok şık giyinmiştin, bana doğru yürürken farkettim daha seni. Yanyana geldiğimizde parfümün de harikaydı... Ama bu yeterli değildi... Muhabbet çok keyifliydi.. Ama beni gerçek anlamda söylediğin bir sözle etkiledin" dedi.. "İşsiz kalırsam pazarda limon satarım, dedin ya... İşte o sözü söylemenle beni fethetmiş oldun"... Garipsedim... Beklediğim birşey değildi.. En azından etkilenmesine neden olan sözlerim,içkinin verdiği rahatlıkla ağzımdan çıkmıştı.. Kısa bir süre sessiz kaldım... Sonra ayağa kalkıp "gel" dedim, "sana bir şey göstermek istiyorum"... Oğuzhan ondan önce kalktı ayağa zaten. Fatih'in elinden tutup bir odaya götürdüm onları. Işığı yaktım.. 2500-3000 parça tişört vardı odada. "İşte, limon satmadım ama, bunları sattım pazarda"dedim. Belime sarılıp kendisine doğru çekti beni; başını omzuma dayadı. Salona döndüğümüzde sarmaş dolaş oturuyorduk artık. Muhabbet devam ediyordu ve Oğuzhan mızıklamaya başladığında Fatih'in dizleri yırtık kotundan iki parmağımı sokmuş sol dizine dokunuyordum (bacaklara karşı özel bir ilgim var, bir nevi fetiş gibi)... "Arkadaşlar kusura 
bakmayın ama biliyorsunuz, sevgilimden yeni ayrıldım. Karşımda flört eden çiftler görmek bana sevgilimi hatırlatıyor..." Toparlandım ben tabii...Fatih te belli belirsiz toparlanır gibi yaptı ama daha ziyade Oğzuhan'ın gözlerini üzerimizden ayırmamasından rahatsız olup, o da ona dik dik bakmaya başladı.. Kısa süre sonra da yine bana yakınlaştı. Özellikle Fatih'in umursamaz tavrı karşısında da kaç gündür uyku uyuyamadığını, uykusu geldiğini söyleyerek yatmak için izin istedi Oğuzhan. Odasına götürüp yatağını gösterdikten sonra
bir isteği olup olmadığını sordum. "Yok yok, sağol, Fatih te gelir zaten birazdan" dedi. İçimden "çook beklersin"diyerek iyi geceler diledim ve kapıyı çektim. Sonra Önder de odasına geçti,ve başbaşa kaldık.. Başbaşa kaldık ta öyle birbirimizin üzerine atlamadık tabii.. Daha ziyade "şimdi ne olacak" düşüncelerine dalmış durumdaydık. Biraz televizyon izledik, konuşacak konu bulamıyorduk... Yatalım bari dedik..

  Devamı yarın anacım.. Az önce aldığım bir haber yazacaklarımı unutturacak derecede bir sürpriz içeriyor... Kafamı toparlayıp yarın devam edeyim.. Kusura bakmayın olur mu ;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder