3 Mart 2012 Cumartesi

Bir (eski) AŞK HİKAYESİ....

   İstanbul'a sadece dost ziyaretine gitmiştim... Amacım 10 gün kadar kankayla özlem giderip, sonra Antalya'ya geçmekti..  Kanka (Burak) sevgilisiyle (Can) beraber yaşıyorlar. Gittikten birkaç gün sonra Burak dedi ki "Bak, İstanbul'u sevdiğini ve burada yaşamak istediğini biliyorum.. Can askere gidecek, kal burada.. Burada bir iş bakarız sana.. Hem bana yoldaş olursun, hem İstanbul'a kavuşmuş olursun... Hazır kurulu düzen de var..."  Düşündüm, taşındım, Antalya'da çalışmak için sözleştiğimiz arkadaşlarımla görüştüm; Can'la oturup konuştuk vesaire ve ben kalmaya karar verdim...
   Eh,kalıcı olup ta eve hafiften yerleşip ortama alıştıktan sonra da kaşıntılarım başladı... Mevsim de kıştan bahara dönüyor, insanın içi kıpır kıpır zaten... Başladım arayışlara... Eh diyorum,koskoca Şehr-i İstanbul'da da bulamazsam diğer yarımı,nerede bulurum... Fırsat bu fırsat Zafer... Fırsat bu fırsat ta,aramakla bulunmuyor tabi aradığın herkimse.. Evde bilgisayar var,ama kıskanç sevgili Can evde internet olmasını istemiyor...Azimle internet kafelerde zaman geçiriyorum...Bir ay,iki ay.. Derken bir akşam bir sohbet kanalında birisiyle muhabbet etmeye başladık... İsmi FATİH... 21 yaşında,üniversitede teknik bir bölümde okuyor vs vs... Derken msn safhasına geçtik...  Muhabbet keyifli.. Genç ama aklı başında bir insan... Her zaman dikkat ettiğim küçük detaylardan (başak burcuyum) ilk sınavı (Türkçe'yi kullanma,imla,düşünceleri ifade etme...vs) başarıyla geçti.. Sanırım web-cam kullanımı ve facebook popülerliği olmayan bir dönemdi,birbirimize mail yoluyla fotoğraflarımızı gönderiyoruz..Fiziki uyum da (en azından fotoğraflar aracılığıyla ön fikir olarak) sağlandı gibi... Ve sanal ortamda görüşmeye devam etmeye ve birbirimizi biraz daha tanımaya karar verdik... 
   Gel zaman git zaman,kaç gün geçti bilmiyorum,muhabbeti realiteye dökecek aşamaya geldik..Bir cumartesi günü İstiklal Caddesinde Balık Pazarı'nın girişinde buluşacağız.. Gideceğimiz mekan belli çünkü; Fatih'in gitmekten keyif aldığını söylediği Vera...Burak kendisi hazırlıyor beni evden çıkmadan önce.. Heyecanlı olduğumu biliyor ve benim için en iyisi olsun istiyor.. O olmadı bunu giy,yok çıkar şunu giy,parfüm sıkmayı unutma derken giyinip süslenip tam vaktinde randevu noktasında bir araya geldik.. Ailesi orta asya kökenli,esmer,sıska,çarpık bacaklı,iri-çekik kara gözleri olan tatlı mı tatlı bir çocuk... Selamlaşma ve iç daraltıcı ayaküstü hal hatır sorma esnasında ayaklarımız bizi Vera'ya doğru götürmeye başladı..(Biraz erken gidip keşif yapmıştım) Teras kata çıkıp mayıs güneşinde bir tente altına oturup biralarımızı söyledik.. O ilk tanışmanın söz kısırlığından biralarımızı içtikçe kurtulup sıcak,samimi,rahat,akıcı bir muhabbete girdik...Hatta o sabah yazdığı bir şiiri okudu bana,annesinin eleştirilerini aktardı... Biraz fazla rahatlamışız ki konu döndü dolaştı önce ne yaptığıma ve ne yapacağıma geldi... "İş arıyorum hala" dedim..."Bulabilecek misin peki" dedi.. "Kendi alanımda bulamazsam, başka sektörde bakarım... Kriz dönemi malum,bulamayabilirim de... Ama... Ben memur çocuğuyum... Çocukluğum, ilk gençliğim yaz tatillerinde babamla birlikte işportacılık yaparak geçti... En kötü ihtimal bir sandık limon alır, gider pazarda satar yine kazancımı sağlarım... " (Açıkçası bunu çakırkeyflikten sarhoşluğa geçiş aşamasında olmasam söylemezdim sanırım... Ama söylediğim bu sözün de O'nu bu kadar etkileyeceğini bilemezdim tabii) Derken konu evarkadaşlarım çifte kumrulara geldi... Önce Burak'tan bahsettim...Eskişehirdeki tanışıklığımızdan, dialoğumuzdan, okuduğu bölümden falan derken "tanıyorum sanırım" dedi... Biraz kurcalayınca Burak'ın eski ev arkadaşının kendi arkadaşı olduğunu ve evlerine gittiğinde Burak'ın pek misafirperverane olmayan davranışından bahsederek yüzünü buruşturdu belli belirsiz... Farketmeme rağmen neden bilmiyorum görmezden geldim ve akılsızca Can'dan bahsetmeye devam ettik... DANNKKK!!! Can'ı da tanıyor, hatta Can'ın eski sevgilisi çok yakın arkadaşı... Can'la da çok samimi olmuşlar o dönem, geçirdiği bir rahatsızlıkta kuzeniyle birlikte Can'a bakmışlar vs vs... Ve Can'ın o eski sevgilisinden ayrılış sürecini,nedenlerini çok iyi biliyor, aralarına soğukluk girmiş.. Yine de msn'de karşılaştıklarında selamlaşıyorlar ama... Bunlardan bahsederken parlayan gözleri sönmeye, yüz ifadesi gerilmeye başladı...(Bu arada Can'ın tüm kaşarlıklarını da öğrenmiş bulundum...) Ve gün akşama dönüyor yavaştan... Önceden konuştuğumuz üzre tüm günü birbirimize ayırmışız, mümkün olduğunca uzun zaman geçirmeye sözleşmişiz... İçinde bulunduğum şartları bildiği için sınırlarımı zorlamamı istemiyor, gecelere akmıyoruz yani Taksim'de... Nihayetinde açık ve net konuşup, anlaştıktan sonra içkilerimizi alıp eve gitmeye karar verdik... Taksimden çiftkatlı Express Beylikdüzü otobüsüne bindik... Haftasonu trafiği,ağır ağır yol alıyoruz... Ben Burak'ı arıyorum bu arada, geliyoruz diye haber vermek için.. Telefona cevap vermiyor.. Can'ı arıyorum.. O da aynı.. Fatih tedirgin olmaya başladı... Ben de "ya kaç aydır buradayım, çocuklar evde bir yalnız kaldılar,rahat rahat  koklaşıyorlardır falan"diyorum ama telefon duvar... Uzun bir süreden sonra Topkapı'ya yaklaşırken "Zafer,gelmesem üzülür müsün" diye sordu... İçkini etkisi falan değil... Etkilenmenin zirvesinde hissediyorum kendimi... O da boş değil,farkındayım... İçkinin verdiği rahatlık sadece davranışlarımıza yansımış, oturacak yer bulmuşuz, neredeyse sarmaş dolaş oturuyoruz, kimseyi umursamıyoruz... Gidip halvet olalım diye bir beklentimiz yok ama, olursa da sürpriz olmayacak... Neşem bir anda kaçtı tabii.. Onunla olmaktan mutluyum çünkü... "İçimde bir sıkıntı var...Ve içimdeki ses bu akşam o eve gitmemin doğru olmadığını söylüyor... Huzursuzum..." deyince hiç birşey diyemedim ve Topkapı Eresin Otel'in önündeki durakta indi bu otobüsten...

   Arkası yarınlar adet olmuş madem... Devamını yarın yazayım ben de bari...

 Şimdilik baş-baş...

2 yorum: